Bu sorunun çok basit bir cevabı var; iyi insan, iyilik yapan insandır. İyilik yapmıyorsanız iyi insan olmanıza imkân yok. İyi insan sürekli iyilik yapan insandır. Ömründe bir kez iyilik yapıp, ömür boyu, iyi insan olarak nitelendirilmeyi​ beklemiyoruz herhalde! Çünkü iyi insan olmak verili bir durum değil, bir pratiktir.​

Çünkü iyilik, pasif bir davranış değil, aktif tavır almaktır.​İyiliksever ile iyi insan arasında çok büyük fark vardır; İyiliksever kimi durumda harekete geçen biridir, iyi insan ise hayatı öyle yaşayandır.​

İyi insan her şeyden önce dürüst insandır; dürüstlük etik ilkeler içinde en başta gelen ve asla ihmale gelmez bir erdemliliktir. Sadık olmaktan, bağlı olmaktan çok daha kapsayıcı ve kuşatıcıdır. Sadakat ve bağlılık, üstün örtülmüş bir baskıyı gizledikleri gibi, açık seçik bir iktidara da işaret ederler.​

Esasen, baskının ve zora dayalı bir iktidarın olduğu yerde, bu iki kavram revaçta olur. Gönüllü birliğin en açık hali olan dürüstlük, hem gönüllük içerdiği için rızaya dayanır hem de açık olduğu için, baskı ve zorba iktidara ihtiyaç duymaz.​

Dürüstlük, egoyu aşan bir sorumluluk bilincidir. Herkese karşı aynı zeminde ve aynı istikamette açık olmaktır. Her şey aklidir ve her şey özgür iradenin rızasına dayanır. O nedenle de insanlığa, aşk derecesinde sevgi duyulmadan dürüst olunamaz.​

Dürüstlük de tıpkı sevgi gibi daha çok yabancıya karşı, tanıdık olmayana karşı sergilenen aktif, iyiliksever bir tutumdur. Aslında dürüstlük ve sevgi iyi insan olmanın karakteridir. Çevresini kuşatan her şeye karşı, aynı yerden ve aynı taraftan, aynı açıklıkla bakan biri, böyle bir pratiğinin ürünü olduğu için, karakterinin yanı sıra kişiliği de aynı örsün meyvesidir artık.​

Eğer hayatla kurduğumuz bütün ilişkilerin üslubu, karakterimizi tanımlıyorsa, yaptığımız ve söylediğimiz her şeyin içsel tutarlılığı da kişiliğimizi tanımlar. Üslup karakterdir, eylem kişilik.​

İyi insan, her şeyden önce dürüst insandır. İyi insan, her şeyden önce sevmeyi bilen insandır. Dürüst ve sevmeyi bilen insan olmak için, çok akıllı olmak gerekmez. Akıl ile iyilik arasındaki köprü, aynı zamanda akıl ile kötülük arasındaki köprüyü de inşa eder. Kötülüğün kesinlikle akli olduğu doğrudur. Kötülük aklın ürünüdür.​

Ama iyilik saf akıldan kaynaklanmaz. İyiliğin içinde akıl kadar etkin olan şey duygudur da. Kötülükte duygu yoktur. Nefret bir duygu değil, kin bir duygu değil, intikam bir duygu değil; Bunlar saf aklın zırvalarıdır. İnsani duyguda sadece güzellik vardır. İnsanlığını yitirmeden nefret edilemez. İntikam alınamaz. Kin duyulamaz. Bu yönlenmeler, insani değerlerin erozyona uğramış halinin sonuçlarıdır.​

İyilikteki akıl etikten beslenir, dolayısıyla kalbidir. Asla kötülükteki akıl ile mukayese edilemez; çünkü ikisinin doğası farklıdır. Kim ne derse desin, iyi insan ile kötü insan aynı insanlık doğasına sahip değildir. Hatta belki de aynı tür bile sayılmazlar. İyilik ve kötülüğün sonuçlarını mukayese ettiğimiz de, her iki sonuç arasında bir benzerlik yoktur. İyilik hayatı besler, kötülük ölüme davetiye çıkarır. Bu iki nitelik aynı zihin ve aynı kültürün ürünü olamaz.​

İyi olmak tıpkı saz çalmak gibidir. Saz çaldıkça ustalaşan müzisyen nasıl mükemmelliğe doğru yol alıyorsa, sürekli iyilik yapan insan da iyi insan olmanın zirvelerine yükselir. Her yetenek hadisesinde kas hafızası vardır. Sürekli tekrar yaparak bu kas hafızasını geliştiririz. Bir süre sonra artık kaslar, beyinden komut almadan da o eylemi ya da yeteneği icra eder. Bu bakımdan iyi insan, iyilik yaparak otomatik bir hafızaya ulaşandır.​

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.