İSTANBUL DÜĞÜMÜ NASIL ÇÖZÜLECEK?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 100 yıllık siyasi geçmişinde sayısız kriz ve iç çekişmeye sahne oldu. Ancak bugünlerde partinin İstanbul İl Başkanlığı etrafında gelişen gelişmeler, yalnızca bir görev değişikliği ya da iç mesele değil, partinin kurumsal yapısını, hukuk anlayışını ve siyasi reflekslerini test eden derin bir krize dönüşmüş durumda.

Tartışmaların fitili, Gürsel Tekin’in, mahkeme kararıyla CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanmasıyla ateşlendi. Tekin, geçmişte partinin İstanbul’daki en güçlü figürlerinden biri olarak uzun yıllar il başkanlığı yapmış, ardından milletvekilliği ve genel başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuştu.

2023 seçimleri sonrası aktif görev almayan Tekin, CHP İstanbul İl Kongresi’nin usulsüz yapıldığı iddiasıyla yargıya başvurdu. Mahkeme, bu başvuruyu haklı bularak kongrenin iptaline ve Tekin’in il başkanı olarak atanmasına karar verdi.

Ancak CHP Genel Merkezi, bu kararı tanımadı. Genel Merkez’e göre, İstanbul İl Başkanı hala Özgür Çelik’tir ve partinin yetkili kurulları dışında kimsenin bu tür bir atama veya görev değişikliği yapamayacağı açıktır. Bu açıklamanın hemen ardından, partiye ait İstanbul İl Başkanlığı binası da taşındı.

Yeni adres, mahkeme kararıyla gelen Tekin’in fiilen görev yapmasının önüne geçmek için bir tür “siyasi manevra” olarak yorumlandı.

Bu noktada kritik bir ayrım yapılmalı: Bu kriz hukuki mi, yoksa siyasi mi? Aslında ikisi de. Gürsel Tekin’in dayandığı mahkeme kararı, kongre sürecinin usulsüz yapıldığını öne sürüyor.

Bu iddialar arasında delege yapısının değiştirilmesi, kongre sürecinde şeffaf olmayan uygulamalar ve parti tüzüğüne aykırı yöntemlerin kullanılması gibi ciddi suçlamalar var.

Ancak CHP Genel Merkezi’nin itirazı, sadece hukuki değil, aynı zamanda siyasi bir refleksi de içeriyor. Zira mahkeme kararı her ne kadar bağlayıcı gibi görünse de, siyasi partiler yasasına ve parti tüzüğüne göre il başkanlıkları ancak parti kurulları tarafından atanabilir. Yani mahkeme sadece sürecin yanlış yürütüldüğünü söyleyebilir ama doğrudan “şu kişi il başkanıdır” demesi, siyasi partiler hukuku açısından tartışmalıdır.

Gürsel Tekin ismi, CHP tabanı için sadece bir siyasetçiden ibaret değil. O, İstanbul örgütünün “eski ama köklü” damarını temsil ediyor. Daha sade bir ifadeyle, Tekin’in dönüşü aslında sadece bir bireyin değil, bir anlayışın geri dönüşü gibi okunuyor.

Örgüt tabanına yakın, halkçı, sokak siyasetini benimseyen bir çizgi… Buna karşın Özgür Çelik ve arkasındaki kadro, partide değişimi ve yeni kuşağı temsil eden bir yapıya sahip.

Bu anlamda kriz, sadece isimler değil, “farklı CHP’ler” arasındaki bir güç mücadelesidir.

CHP tabanı bu krize ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim Gürsel Tekin’in “haklı bir mücadele” yürüttüğünü ve hukuki kararların uygulanması gerektiğini savunuyor.

Diğer kesim ise mahkeme yoluyla siyasetin dizayn edilmesinin yanlış olduğunu, bu durumun AK Parti’nin yargı üzerindeki baskı iddialarına karşı yıllarca mücadele veren CHP’nin kendi ilkeleriyle çeliştiğini dile getiriyor.

Kamuoyu ise daha çok şaşkın. CHP gibi “hukuk devleti” ilkesiyle öne çıkan bir partinin, mahkeme kararına rağmen “fiilen direnç göstermesi”, dışarıdan bakıldığında çelişkili bir görüntü veriyor.

Parti yönetiminin Tekin’e karşı bu kadar sert bir tutum takınmasının altında sadece il yönetimi değil, yaklaşan olağan kurultay ve yerel seçimler için delegasyon yapısının kontrolü de yatıyor. İstanbul gibi kritik bir ilin kontrolünün kaybedilmesi, parti içi dengeleri ve liderlik hesaplarını doğrudan etkileyebilir.

CHP, Türkiye’nin en köklü partisi. Ancak köklü olmak, hatasız olmak anlamına gelmiyor. Tam aksine, daha fazla dikkat, daha fazla şeffaflık ve daha fazla kurumsallık gerektiriyor.

İstanbul İl Başkanlığı krizi, sadece bir görev değişikliği değil, partinin demokrasiye, hukuka ve kendi iç işleyişine ne kadar sadık kaldığını gösteren bir turnusol kağıdıdır.

Bu düğüm nasıl çözülür bilinmez, ancak bu düğüm çözülmeden CHP’nin Türkiye’de “iktidar alternatifi” olma iddiası inandırıcılık kazanamaz. Zira kendi evinde adaleti sağlayamayan bir parti, ülke yönetiminde adalet vaat edemez.