İSLAM DÜNYASININ ÖNÜNDE İKİ YOL VAR!

Artık kelimeler yetmiyor. Cümleler kurşun kadar ağır, sessizlik ise bombalardan daha yıkıcı hale geldi. İsrail’in uzun bir süredir Gazze’de sürdürdüğü insanlık dışı saldırılar, artık bir savaş değil; doğrudan bir soykırımdır. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Bu dünyadan değilmiş gibi ölüyorlar. Üstelik dünya sessiz. Ve daha da acısı, İslam dünyası sessiz.

Bugün ümmet, tarihin en karanlık sınavlarından birini veriyor. Bir yanda mazlumların çığlıkları, diğer yanda petrolün sessizliği, sarayların konforu, koltukların çıkar hesapları… Hangi cami bu suskunluğu örtebilir? Hangi ezan bu zilleti bastırabilir?

İslam dünyası neyi bekliyor? Daha kaç çocuk ölmeli, daha kaç hastane bombalanmalı, daha kaç kez “insanlık” ölmeli ki harekete geçilsin? Artık kınamalar, taziye mesajları, diplomatik retorikler değil; eylem gerekiyor. Bu eylem sadece askeri anlamda değil, siyasi, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla topyekun bir direniş olmalıdır.

Bugün İsrail’in karşısında yalnızca Filistinliler değil, aynı zamanda Müslümanların onuru, tarihi ve ortak geleceği hedef alınıyor. Ancak bu saldırganlığa karşı İslam dünyasının verdiği tepki, ne yazık ki parçalanmış, zayıf ve etkisiz. Oysa ümmet, sayısal olarak dünyanın en büyük topluluğu. Yer altı kaynakları, ekonomik potansiyeli, stratejik coğrafi konumu ile gerçek bir birlik oluşturulsa, yalnızca İsrail’i değil, dünyadaki tüm zulüm mekanizmalarını sarsacak bir güç ortaya çıkabilir.

Bugün Türkiye, insani diplomasi anlamında belki de en aktif ülke. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gür sesi, birçok başkentte duyuluyor. Ancak bu sesin yankıya ihtiyacı var. Suudi Arabistan, Mısır, Pakistan, Endonezya, İran… Her biri kritik ülkeler. Her biri ses verirse, suskunluk duvarı yıkılır, zalimin psikolojik üstünlüğü kırılır.

İslam Dünyasının önünde iki yol var. Birincisi; bugünkü gibi sessiz, edilgen, pasif bir tavırla yalnızca “izlemek.” Bu yol, ümmetin tarih sahnesinden silinmesine giden yoldur. Mazlumlara sırtını dönen bir medeniyetin ayakta kalma şansı yoktur.

İkincisi; siyasi, diplomatik, ekonomik ve gerekirse askeri iş birlikleriyle ortak bir Filistin stratejisi geliştirmek. İsrail’i yalnızlaştırmak, uluslararası arenada hesap vermeye zorlamak, boykotları sistematik hale getirmek, bölgesel bir savunma birliği kurmak ve ümmetin ortak sesi olabilecek bir medya gücü oluşturmak artık ertelenemez bir sorumluluktur.

Her neslin bir sınavı vardır. Bizimki, Gazze. Bizim sınavımız, Kudüs. Bugün yazılacak cümleler, yarının tarih kitaplarında birer başlık olacak. Ya “Seyirci kaldılar” diye anılacağız ya da “Mazluma sahip çıktılar” diye…

İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı hayati önemdedir. Bu sadece Türkiye’nin değil, ümmetin vicdanını ayağa kaldırma çabasıdır. Ama bu çaba, yalnız bırakılırsa bir yankıdan öteye gidemez. Artık vakit geçiyor. Söz bitti, sıra eylemde.

Ya zalimin karşısında duracağız ya da suskunluğumuzla zulmün ortağı olacağız.

Karar zamanı şimdi…!