Zamanın ruhu değişti. İnsanlar hızla konuşuyor, hızla yargılıyor ve çoğu zaman düşünmeden iftirayı bir silah gibi kullanıyor. Artık birinin hayatını karartmak için mahkemelere, delillere ya da şahitlere bile gerek kalmadı. Bir tweet, bir dedikodu, bir ekran görüntüsüyle insanlar yaftalanıyor, suçlanıyor, dışlanıyor. Oysa bir insanı “iftira” ile lekelemek, sadece onun değil, aynı zamanda kendi vicdanımızın da kararması demek.
İftira, tarihin en kadim günahlarından biridir. Dinin, hukukun, ahlakın en net çizgilerle yasakladığı bir eylem. Ancak bugün, bu büyük günah olağanlaştırılıyor. İnsanlar kendi nefretlerini, kıskançlıklarını, çıkarlarını örtmek için başkalarını hedefe koyuyor. “Doğru mu, değil mi?” sorusu artık pek sorulmuyor. Çünkü birine iftira atmak, doğruları araştırmaktan çok daha kolay.
Bir insanın onuru, itibarı, yıllar süren bir emeğin ürünüdür. Ancak bu değerli sermaye, bir iftira ile bir anda yerle bir olabilir. Sadece suçlanan değil, ailesi, çevresi, çocukları da bu karanlık gölgeden nasibini alır. İftira, zincirleme bir yıkımdır. Söz uçar deriz ama bazen o söz, bir ömür boyu unutulmaz yaralar açar.
Bugün insanlar sosyal medyada “iddia” adı altında iftiralar atıyor. “Bence böyle”, “Bir arkadaşım söyledi”, “Herkes öyle diyor” gibi gerekçelerle birilerinin hayatı karartılıyor. Adalet, delilden değil söylentiden çıkartılmaya çalışılıyor. Oysa dinimizin en temel öğretilerinden biri “Zan ile hareket etmeyin” emridir. Çünkü zannın çoğu günahtır.
Bu dünya gelip geçici. Ama sarf ettiğimiz her söz, bir gün önümüze konacak. İftiraya uğrayanın sessizliği sizi rahatlatmasın. Çünkü haksızlığa uğrayanın ahı, göğe çıkar. Mazlumun duası ile arş titrer. Bugün yalanla kazandığınızı sandığınız şeyler, yarın mahşer günü sırtınızda taşımak zorunda kalacağınız bir vebal olur.
İftiranın vebali sadece dünyalık değil, ahiretliktir. Kur’an-ı Kerim’de Nur Suresi’nde iftira atanlar için “çok büyük bir azap” olduğu bildirilir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), iftirayı “öldürmeden önce insanı öldüren” bir zulüm olarak tanımlar. Çünkü insan sadece bedeniyle değil, onuruyla da yaşar.
Unutmayalım, iftiranın yayıldığı bir ortamda sessiz kalmak da suça ortak olmaktır. “Beni ilgilendirmez” diyerek görmezden geldiğimiz her yalan, bir gün bizim de kapımızı çalabilir. Çünkü bugün iftiraya uğrayan başkasıdır, ama yarın o “başkası” siz olabilirsiniz.
Toplum olarak bu çürümenin önüne geçmek zorundayız. Her duyduğumuza inanmamalı, her söyleneni yaymamalıyız. Medya, sosyal medya ya da dedikodu masaları; adaletin, ahlakın ve vicdanın önüne geçmemelidir.
Her kelime bir tercihtir. Ya bir hayatı yüceltirsiniz ya da yerle bir edersiniz. İftira, sadece dilin değil kalbin de kiridir. Temiz bir kalp, yalanla beslenmez. İçinde adalet taşıyan bir ruh, haksızlığı taşıyamaz.
Sözlerimizin nereye gittiğini, kimleri etkilediğini, nasıl bir yıkım getirdiğini fark ettiğimizde; belki de daha az konuşuruz ama daha çok düşünürüz. Çünkü bazen susmak, en büyük doğruluktur.
İftiralar kolay atılıyor artık, evet. Ama unutmayın, kolay atılan hiçbir iftira kolay unutulmaz. Ve hiçbiri karşılıksız kalmaz. Dünya hukukunu atlatabilirsiniz belki; ama vicdanın ve ahiretin terazisini asla…
Kalem susar, ama defter konuşur.