Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Erbaş, Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığında düzenlenen konferansta Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi öğrencileri ve Türkiye'de öğrenim gören Kazakistanlı doktora ve yüksek lisans öğrencileriyle bir araya geldi. Aynı zamanda video konferans sistemiyle canlı yayınlanan konferansı üniversitenin Kazakistan’ın Türkistan şehrinde bulunan yerleşkesindeki öğrenciler de takip etti.

Üniversitenin mütevelli heyet başkanlığınca “Hasbihal Programları” kapsamında düzenlenen konferansta konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “İslam medeniyeti bir ilim medeniyetidir. Bilgi ve hikmet medeniyetidir. Kur’an-ı Kerim’de, akletme, tefekkür, tedebbür ve tezekkürü vurgulayan pek çok ayeti kerime vardır. Tabiatı araştırmaya, evreni tefekküre yönelten ve yaratılışa dikkat çeken pek çok ayeti kerime vardır” ifadelerini kullandı.
Başkan Erbaş, Kur’an-ı Kerim’de hayatın gayesi, ahiret ve varoluşun hikmeti ile alakalı pek çok ayet-i kerimenin olduğunu belirterek, “İnsanoğlu, kendisi ve evren ile ilişkisini vahyin kılavuzluğunda kurduğunda; bireysel, toplumsal ve küresel boyuttaki anlam krizini ve varoluşsal bunalımlarını sekinete, sukunete dönüştürecektir. Nitekim peygamberlerin mirası üzerine yükselen, vahiy ve hikmete dayalı köklü bir ilim geleneği oluşturan İslam medeniyeti, bunun en somut göstergesidir” şeklinde konuştu.

Vahyin ilk asrından itibaren büyük bir ilmi inkişaf gerçekleştiren İslam toplumunun 7 asırlık bir zaman zarfında, bilimin bütün alanlarında insanlığın ufkunu aydınlattığını, teorik ve pratik boyutta ilmin öncüsü olduğuna dikkat çeken Erbaş, “Bu meyanda, insanlık tarihinin ilim ve hikmet açısından en görkemli dönemi olan İslam medeniyetini anlamak oldukça önemlidir. Bu medeniyetin en önemli coğrafyalarından biri de Fergana Vadisi’dir. Fergana Vadisi, tarih boyunca insanlığın ufkunu aydınlatan nice âlimlerin, erenlerin ve gönül mimarlarının yetiştiği, kültürümüzün en değerli hazinelerine ev sahipliği yapan ilim, irfan ve hikmet merkezleriyle doludur” dedi.

Başkan Erbaş, Müslümanların ilme bakışını ve katkısını anlatarak şunları söyledi:

“Müslümanlar, ilmin bizatihi kendisini muhterem kabul ederek kısa sürede din, matematik, tıp, felsefe, fizik, kimya, astronomi gibi ilmin bütün dallarında büyük bir müktesebat oluşturmuşlardır.
Müslümanlar, ilmi; hayatın içinde ve sosyal gerçekliklerden koparmadan, çağının meselelerini dikkate alan bir yaklaşımla ele almışlar, bilgiyi güç devşirmek için değil, insanlığın huzuru için kullanmışlardır. Bilgi güç devşirmek için değil, insanlığın huzuru için kullanılmalı, bizim anlayışımız, İslami anlayış budur. Müslümanlar, ilmi; hiçbir dönemde bugünkü manada İslami olan/olmayan şeklinde tasnif etmemişlerdir. Müslümanlar, büyük bir özgüvenle insanlığın kadim müktesebatıyla yüzleşmekten hiçbir zaman çekinmemişlerdir. Roma’dan istifade etmek gerekiyorsa istifade etmişler. Fas’tan istifade etmesi gerekiyorsa istifade etmişler. Tüm bu havzalardan karşılaşmaktan kaçınmamışlar ve böylece diğer kültürlerin meydan okumalarının üstesinden gelip, kadim birikimi vahiy potasında eriterek içselleştirmişlerdir. Müslüman âlimlere baktığınız zaman bunu görebilirsiniz. Bu bizim için çok önemli bir örneklik teşkil etmiştir.”

18. yüzyıldan itibaren, batı merkezli bir yaklaşımla, özellikle bilgi alanında Yaratıcıyı ve aşkın boyutu öteleyen parçacı bir yönelimin öne çıktığının altını çizen Başkan Erbaş, “Bugün, küresel olarak yaşanan birçok sorun ve krizin temelinde, işte Batı merkezli gelişen bu bilim anlayışının insana, evrene ve hayata bakışındaki bencillik ve insanın Allah’la ilişkisi bağlamında oluşturduğu marazi ve paradoksal yaklaşım vardır. Özellikle, Allah, varlık, alem ve bilgi arasındaki vazgeçilemez bağ kopartılınca insanlık derin bir anlam ve vahim bir ahlak krizine düçar olmuştur. Söz konusu bütünlük dağılınca akıl-vahiy, din-bilim arasındaki denge de bozulmuştur. Din adına aklı öteleyenler de, akılcılık adına inancı öteleyenler de hakikate aynı şekilde zarar vermişlerdir” diye konuştu.

Başkan Erbaş, İslam ilim geleneğinde vahiy ve akıl, hüküm ve hikmet, ahlak ve irfanın birbirinden ayrılmadığını, bu durumun yaratılışın bütünlüğü ve tevhidin gereği olarak görüldüğünü kaydetti.

Son iki asra yakından bakıldığında, bilim, bilgi ve felsefenin oldukça öne çıkmasına rağmen bireysel ve toplumsal anlamda, tarihin en büyük krizlerinin yaşandığının görüleceğine işaret eden Erbaş, “Bilimsel, teknik ve sosyal alanda yaşanan gelişmelerin, insanlığı neden daha güzel bir hayata taşımadığı sorusu oldukça önemli ve üzerinde düşünmeye değer bir mevzudur. İlim, bilgi bu kadar gelişiyor. Fezaya, uzaya gidiliyor. İnternet dünyasında, bilgisayar dünyasında yaşıyoruz ama 100 sene, 200 sene öncesine göre insanlar daha mutlu değil” şeklinde konuştu.

Günümüzde bilgiye ulaşmanın kolay, doğru bilgiye ulaşmanın da bir o kadar zor olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “İçinde yaşadığımız bilgi çağında bilgiye ulaşmak oldukça kolaylaşmakla beraber, doğru bilgiye ulaşmak alabildiğine zorlaşmaktadır. Yanlış adete doğruyu örtüyor, kapatıyor. Yanlış, doğru bilginin önüne geçiyor. Enformasyon çağında bilginin ve hakikatin alabildiğine manipülasyona maruz kaldığına şahit oluyoruz” ifadelerini kullandı.

“Her millet ancak kendi medeniyet değerleri ile yükselebilir” diyen Başkan Erbaş, şöyle devam etti:

“Elbette insanlığın evrensel değerlerini sahiplenme ve insanlığın ortak birikiminden istifade etmek önemlidir. Başkalarının ulaştığı sonuç ve bu sonuca götüren metottan istifade etme ve öğrenme ameliyesi de önemlidir. Ancak salt taklitçi bir anlayışla ilerlemek asla mümkün değildir. Her birey veya toplum kendisine özgün ve kendi kimliğini yansıtan bir yol izlemelidir. Bu göz ardı edildiğinde insanı bekleyen en büyük tuzak kendisine yabancılaşmasıdır. Kendi köklerinden ve özgün değerlerinden uzak kalan insan, çevresinin onu tanımlamasının esiri olacak ve o çevrenin bir nesnesi haline gelecektir. Geçmişimizde bunun acılarını çok yaşadık.”

Başkan Erbaş, eğitim sürecinin en temel unsurlarından olan “bilgi”nin tek başına bir anlam ifade etmediğini dile getirerek, “Asıl önemli olan bilginin insan zihni ve kalbiyle buluşunca nasıl bir davranışa yol açtığıdır. Onun için Peygamber Efendimiz, Ya Rabbi, senden faydalı ilim istiyorum. Ya Rabbi, faydasız ilimden sana sığınıyorum” diyor. Eğer bilgi, ilim insanı kötülüğe yönlendiriyorsa oradan uzak durmak lazım. Bilgi sorumluluktur. Bilginin ahlakla irtibatı yok sayılamayacağı gibi, sorumluluk ile ilişkisi de görmezden gelinemez” şeklinde konuştu.

Yaşanılan çağı doğru anlayabilmek için doğru okumalar yapmanın gerekliliğine vurgu yapan Başkan Erbaş, şunları söyledi:

“Özellikle eleştirel düşünce, bilimsel ilerlemenin ve kalkınmanın önemli bir motivasyonudur. Ayrıca günümüzün en büyük sorunlarından olan radikalizmin de tahammül edemediği hususlardan biri, sorgulayan insan modelidir. Radikalizm sorgulayan insan istemez. ‘Ben söyleyeyim sen yap’, tarzında insan ister. ‘Ben düşüneyim sen düşünme’ böyle bir insan tipi ister. Bunlar gittikçe örgüt haline gelir. O örgütler, terör örgütü haline bile gelebilir ki zamanımızdaki terör örgütlerinin gelişim süreci böyle başlar. ‘Senin yerine ben düşünürüm, sen benim dediğimi yap’ tarzı insanlar yetiştirmeye çalışır. Kritik düşünmeden kaçan birey ve toplumlar kendilerini tekrar etme sürecine girerek bir kısır döngüye hapsolurlar.”