Bir Çin deyişine göre, zaman zaman tuhaf zamanlardan geçiyormuş, insanlar, milletler ve topluluklar. Bu tuhaf zamanların içeriği pek belirgin biçimde izah edilmemişse bile, herkes kendi meşrebince, anladığını anlıyor aslında. Bizim için de tuhaf zamanlardan söz etmek artık mümkün; Türkiye Cumhuriyet'inin en milliyetçi iktidarı, Kürt siyasetinin derin labirentlerinde dolaşan hayaletleri, en yüksek yerden ve en tartışmasız makamda seslendirmekte bir sakınca görmüyor.

Üstelik bu milliyetçi iktidar öyle Kemalist bir milliyetçiliğe ya da İslamcı bir milliyetçiliğe yaslanmıyor; basbayağı saf bir ittihatçı bir milliyetçiliktir burada söz konusu olan. En şiddetli ret ve inkâr siyasetlerine rağmen ve en şiddetli ret ve inkâr siyasetlerinin birincil aktörleri, eğer Kürt siyasetinin bir tür mahrem ilişkilerinden söz ediyorlarsa, bunun anlamı her şeyden önce şudur; ret ve inkara rağmen Kürt sorunu, Türkiye’nin meşru siyasi sorunu olduğunu bağıra çağıra ilan ediyor. Kürt siyaseti de tıpkı Türk siyaseti gibi, Türkiye siyasetinin meşru damarlarından biridir ve Kürt siyaset zemini, Türkiye siyasetinin yüzeyinde gezinen meşru bir siyasi zemindir.

Bu zemini yok saymak pek hayırlı bir iş değil; Edirne diyerek, Demirtaş'ı, İmralı diyerek Öcalan’ı buharlaştırmak imkânsız. Edirne ve İmralı adlarını telaffuz ederek, esas kast ettiğiniz kişileri bir örtünün ya da bir halının altına gizleyemezsiniz. Gizleyemezsiniz çünkü bizzat sizin siyasi ihtiyaçlarını onları sahneye davet eder. Nitekim de öyle oluyor.

Sayın Cumhurbaşkanının ‘’ Edirne'deki, İmralı’dakine hesap verecek’’ cümlesi, otomatik olarak, Edirne ve İmralı'yı siyasi gündemin aktörü haline getirdi, getiriyor. Hiçbir siyasetçi durduk yerde, işine yaramayan laflar etmez. Siyaset bu yanıyla hesaplı kitaplı bir iştir. Öyle ki, tabu olarak kabul edilen kimi meseleleri gündeme taşımak, bir siyasetçinin acil programını bile, deşifre eder. Sayın Cumhurbaşkanı bu cümlesiyle aslında seçim startı vermiş oluyor. Birinci sonuç budur. İkinci sonuç ise, bu seçimler de Türkiye merkezi siyasetini ve merkezi iktidarını belirleyecek gücün Kürtler olduğu gerçeğidir.

Üçüncü sonuç, Sayın Cumhurbaşkanı, Kürt siyasetinin iç sorunlarına işaret ederek, aslında soruna ne kadar duyarlı olduğunu ve İmralı ile tam bir görüşme halinde olduklarını ima ediyor. Ve eğer Edirne İmralı’ya hesap verecek durumdaysa ya da pozisyondaysa, İmralı ile bir müzakere ve mutabakatı da konuya dahil etmek gerek. Edirne İmralı'ya hesap veriyorsa, İmralı daha meşrudur. Böyle bir akıl yürütme mantıksız olmaz.

Ama anlaşılmayan bir şey de şu; Edirne neden İmralı'ya hesap verecek? Hangi hesabı verecek? Orta da hesap vermeyi zorunlu kılan bir pratik var mı? Nihayet şu an da demir parmaklıkların arkasında olan iki Kürt siyasetçi ve aktörden söz ediyoruz. Buradaki esas mesele ikisinin arasında var olduğu ileri sürülen hesaplaşma neden sayın cumhurbaşkanını ilgilendirsin ki?

Aslında mesele açık. Kamuoyu yoklamaları, Cumhur ittifakıyla Millet ittifakının arasındaki oy farkının millet ittifakı lehine değiştiğini söylüyor. Bir de buna Kürt oyları eklenirse, Cumhur ittifakı seçimleri kazanamaz. İşte bu endişe büyük ve Cumhurbaşkanını da harekete geçiren veri de bu.

Şimdi esas soruyu sormak zamanı; Kürtler İmralı'nın desteğine rağmen, cumhur ittifakını oy veriri mi? Açıkça söylemek gerekirse, Cumhur ittifakı ortaya çok ciddi bir çözüm programı koymadan Kürtleri yeniden kendi saflarına çekmesi ancak mucizelere bağlı olur. Üstelik bu program şimdiye kadar iki kez denenen çözüm programlarından daha tatminkâr ve daha ikna edici olmazsa, hiç kimse bu çabaları ciddiye almaz.

Ben dahil bütün Kürtler için mesele açıktır. Kürt meselesinde ciddi yasal ve anayasal adımlar atmak. Mesela Kürt dilinin özgürleştirilmesinden başlanabilir. Kürtçe de Türkçe gibi, bu ülkenin bütün imkanlarından faydalanacak koşullara sahip olursa, ben dahil, bütün Kürtler fikir değiştirir. Bu meselenin çözümü için İmralı ve Edirne gezileri de yapmak gerekmez. Kendi işinizi yapmanız yeterlidir. Halka karşı sorumluluğunuzu yerine getirmeniz yeterli ve ikna edici neden olur.

Yeni Journal’da yayımlanan köşe yazıları, yazarların kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlara aittir.