DİJİTAL DÜNYA VE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUKLAR

Türkiye’de suça sürüklenen çocuk sayısı maalesef 178 bin 834’e ulaştı. Bu rakam, 2010 yılında kayıtlara geçen 83 bin 393 çocuğun tam iki katından fazla. Rakamlar kuru istatistik gibi gelebilir; fakat her bir sayı, bir çocuk demek. Umutları, oyunları, geleceği çalınmış birer hayat demek. Sessiz bir çığlığın her yıl daha gür çıkması demek.

Peki ne oluyor da çocuklarımız suça sürükleniyor? Cevap çok katmanlı ama en temel nedenler gözümüzün önünde: bozulan aile yapıları, artan yoksulluk, eğitim sistemindeki aksaklıklar, dijital şiddet içeriklerine maruz kalma ve en önemlisi çocukların yalnız bırakılması.

Bir çocuk suça sürüklenmeden önce bir şeylere ihtiyaç duyar: Sevgiye, ilgiye, korunmaya. Aile, bu ihtiyaçları karşılayamıyorsa çocuğun yöneldiği ilk yer sokaktır. Sokakta ise onu genellikle kucaklayan şey organize suç, şiddet veya madde bağımlılığı olur. Çünkü o çocuk, “aidiyet” duygusunu, ne yazık ki suç örgütlerinde bulabilir. Çocuklara ailede verilmesi gereken değer ve güven hissi verilmediğinde, başka yerlerde bunu aramaları kaçınılmaz olur.

Okul, çocuk için sadece akademik bir alan değil; aynı zamanda hayatı öğrendiği, değer kazandığı, kişilik geliştirdiği bir sosyal ortamdır. Ancak pek çok çocuk okula değil, bir “mecburiyet kampına” gidiyormuş gibi hissediyor. Fiziksel imkansızlıklar, ilgisizlik, öğretmen açığı ve sistemin yarışa dayalı yapısı, çocukları okuldan soğutuyor. Eğitimden kopan çocuklar, kısa süre içinde risk gruplarına dahil oluyor. Bu kopuşun bedelini ise sadece çocuk değil, tüm toplum ödüyor.

Sosyal medya ve dijital oyunlar, yeni neslin dünyasında çok büyük yer kaplıyor. Ne yazık ki çocukların çoğu, dijital dünyada kendilerine rol model olarak mafya dizilerini, suçu öven fenomenleri ya da “güçlü olanın kazandığı” mesajını yücelten içerikleri izliyor. Bu içerikler, çocuğun bilinçaltına “şiddet, güçtür” fikrini işliyor. Suça özenme böyle başlıyor. Özellikle denetimsiz bırakılan çocuklar, dijital ortamda adeta zehirleniyor.

Bu bir bireysel sorun değil, toplumsal bir alarmdır. Devletin sosyal politikaları, çocukları koruyacak biçimde yeniden şekillendirilmelidir. Ailelere yönelik rehberlik programları, risk altındaki çocuklar için koruyucu müdahaleler, erken uyarı sistemleri artık ertelenemez. Mahallelerde, okullarda, sosyal medya platformlarında çocukları korumaya yönelik gerçekçi ve yaygın adımlar atılmalıdır.

Çocuklar parayla değil, ilgiyle doyurulur. Onlara alınan en pahalı telefon, onların duygusal eksikliğini tamamlamaz. Onlarla konuşun, neye güldüklerini, neye üzüldüklerini sorun. Elinden telefon düşmeyen bir çocuk değil; gözünüzün içine bakan, size soru soran, hayatla bağ kuran bir çocuk yetiştirin. Unutmayın: Suç örgütleri, ilgisiz bir çocuğu sizden daha hızlı fark eder.

Bir ülkenin geleceğini öğrenmek istiyorsanız, hapishanelerindeki çocuk sayısına değil; parklarındaki, kütüphanelerindeki, bilim merkezlerindeki çocuk sayısına bakın. Bugün çocuklarımızı kaybedersek, yarın ülkemizi kaybederiz.

Çocuklarımızı suçtan değil, suçun nedenlerinden koruyalım.