BAHÇELİ’NİN SÖZÜ, BİR SİYASİ HAMLE DEĞİL, BİR DURUŞTUR!

Türkiye’nin yıllardır mücadele ettiği terör meselesi, artık ezberlerle değil, cesaretle ve gerçeklerle yürütülmesi gereken bir süreç. Bugün “Terörsüz Türkiye” idealinin mimarlarından biri olarak kabul edilen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son İmralı çıkışı, bu cesaretin ve devlet aklının somut bir yansımasıdır.

Devlet Bahçeli’nin dünkü grup toplantısında dile getirdiği sözler, aslında meselenin merkezine inen, yıllardır konuşulmayan ama konuşulması gereken bir gerçeği ortaya koydu.

“Bu süreç muhatabıyla yürütülecekse, adres bellidir. Muhatabıyla bir araya gelmeden hiçbir süreç ilerleyemez.”

Bu cümlenin altına yalnızca Devlet Bahçeli değil, devletin hafızasını, tecrübesini ve mücadele kararlılığını önemseyen herkes gönül rahatlığıyla imza atar. Çünkü terörle mücadelenin de siyasetle yönetimin de bir matematiği vardır. Ve o matematik, sorunu kaynağında okuyup çözümünü de kaynağından üretmeyi gerektirir.

Bahçeli’nin İmralı meselesine “TBMM komisyonu gitmezse ben giderim” çıkışı, bir rest değil; bir bakış açısı, bir yöntem önerisi, bir devlet refleksidir.

Bugün Türkiye’nin karşısındaki mesele, duygusallıkla değil akılla yönetilir. Bu süreç öyle bir süreçtir ki, ya muhatabıyla konuşursunuz ya da masayı tamamen kapatırsınız.

Bahçeli, bu kararlılığı sürdüren nadir liderlerden biri. Üstelik bu çıkışı, bir siyasi partinin lideri olarak değil; devletin bekasını önceleyen bir duruşla yapıyor. MHP kadrolarına dönüp “İzin veriyor musunuz?” diye sorması ise siyasette çok az görülen bir sorumluluk bilincidir. Cumhur İttifakı’nın ruhuna uygun, millet temelli ve açık bir tavırdır.

Türkiye yıllardır terörle mücadelede büyük bedeller ödedi. Bu bedeller hem sahada hem diplomatik masada verildi. Ama bugün geldiğimiz noktada bir gerçek değişmedi: Süreci yönetecekseniz muhatap bellidir. Muhatapsız süreç olmaz. Muhatapsız çözüm olmaz. Bahçeli’nin tespiti tam da buradadır.

Türkiye’nin terörle mücadelesinde kararlılık sürerken, bu mücadeleyi stratejik bir zeminde yürütmek, içerideki dengeleri, dışarıdaki oyunları doğru okumak şarttır. İmralı çıkışı, bu okumayı hem siyasi hem jeopolitik açıdan en net şekilde ortaya koyuyor.

Devlet Bahçeli’nin duruşu, günü kurtarmaya değil, tarihe not düşmeye yöneliktir. Bugün Türkiye’nin geleceği üzerine hesap yapan herkes biliyor ki: Bahçeli’nin uyarıları, tespitleri ve devlet aklıyla yaptığı çıkışlar, uzun vadeli bir yol haritasının kilometre taşlarıdır.

Bu nedenle Bahçeli’nin sözleri yalnızca bir grup konuşması değil, sürece dair stratejik bir çerçevedir. “İmralı’ya gerekirse ben giderim” çıkışı kararlılığın, samimiyetin ve çözümün adresini işaret eden bir yaklaşımdır.

Ve evet…

Bu konuşmanın tamamının altına imzamı atarım. Çünkü mesele kişisel değil; milletin geleceği, ülkenin huzuru, annelerin gözyaşının dinmesidir.

Türkiye’nin ihtiyacı netliktir, cesarettir, muhatapla yürütülen bir devlet aklıdır.

Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu şey, meselelere cesurca yaklaşabilen, gerçeği örtmeyen, doğrudan ifade eden liderlik anlayışıdır.

Bahçeli, tam olarak bunu yapıyor.

Çünkü bazen bir süreç, ancak muhatabıyla konuşularak yönetilir. Bazen bir çıkış, ancak devlet aklıyla yapılır.

Ve bazen bir lider, doğru zamanda doğru yerde durarak tarihe not düşer.

Devlet Bahçeli’nin son çıkışı tam olarak budur.